Onlarca yıldır ekonomik bağlantıları yönlendiren küreselleşme, 2025'te de ivme kaybetmeye devam edecek. Onun yerini, bölgesel ticari ittifaklarla karakterize edilen küreselleşmeden uzaklaşma alacak. Ancak artan ABD-Çin çatışması Hint-Pasifik'teki ekonomik işbirliğini zorluyor ve küresel ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor.
Bölgesel ticari ittifaklar, siyasi ve ekonomik açıdan güvenilir ortaklıkları güçlendirir, çatışmaların aşılmasına yardımcı olur ve jeopolitik gerilimler karşısında ekonomik riskleri en aza indirir.
On ASEAN ülkesi ve Çin, Japonya, Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi beş Asya-Pasifik ülkesinden oluşan Asya'daki RCEP anlaşması, dünya nüfusunun yüzde 30'unu ve küresel ticaretin yüzde 25'ini temsil ediyor. Kuzey Amerika'da USMCA anlaşması ABD, Kanada ve Meksika arasındaki ekonomik işbirliğini güçlendiriyor. Afrika, Afrika Serbest Ticaret Bölgesi'nde yeni büyüme fırsatları görürken, AB iç pazarı derinleştirmenin ve enerji sektörünü çeşitlendirmenin yanı sıra aşırı düzenlemeye de odaklanıyor.
Küreselleşmeden kurtulmanın jeopolitik etkenleri
Jeopolitik gerilimler, özellikle de Rusya'nın Ukrayna'ya karşı saldırganlık savaşının belirsiz geleceği ve ABD ile Çin arasında artan rekabet, bu gelişmenin temel itici güçleridir. Güvenlik, istikrar ve siyasi kontrol sorunları giderek daha fazla ön plana çıkıyor ve ekonomik verimlilik hususlarının yerini alıyor. Bölgeselleşme eğilimi, ekonomik kararların jeopolitik gerçeklerden ne kadar güçlü bir şekilde etkilendiğini vurgulamaktadır. Yüksek teknoloji ülkeleri, nadir toprak elementleri gibi kritik kaynaklara erişimi zorluyor ve bu da mevcut çatışmaları daha da şiddetlendiriyor.
XinHua/dpa
Küreselleşmeden uzaklaşma, onun sonu anlamına gelmiyor; daha ziyade parçalanmış bir küresel ekonomiye yol açıyor. Gelişme, kendi standartları ve teknolojileriyle rekabet eden ticaret bloklarına doğru ilerliyor.
Bu durum bölgelerin teknolojik egemenliğini güçlendirirken aynı zamanda küresel yenilikçilik gücünü de tehlikeye atıyor. Özellikle Almanya gibi son derece küreselleşmiş ekonomiler, giderek belirsizleşen, çatışmalarla dolu bir dünyada tedarik zincirlerini ve ticaret stratejilerini yeniden düzenleme zorluğuyla karşı karşıyadır.
Bu değişim ekonomik milliyetçilik, özellikle de Trump yönetiminin tarife politikaları ve ithalat kısıtlamaları tarafından hızlandırılıyor. Aynı zamanda, jeopolitik istikrar kaygısı, teknolojik bağımlılıkları azaltmaya ve ticari ilişkileri ve tedarik zincirlerini jeopolitik gerilimler karşısında daha dayanıklı hale getirmeye yönelik küresel egemenlik stratejilerini yönlendiriyor.
Avrupalı şirketler üzerindeki etki
Yaptırımlar, ihracat kontrolleri ve ticaret engelleri küreselleşmeden kurtulma ve bölgeselleşme süreçlerini güçlendiriyor. Pandemi aynı zamanda küresel tedarik zincirlerinin kırılganlığını da ortaya çıkardı; bu durum, ciddi eleştirilere rağmen yakın kıyıya yakınlaşma (coğrafi yakınlıkta üretim) ve dost kıyıya yakınlaşma (istikrarlı ortak ülkelere taşınma) gibi kavramları çekici kılıyor.
Avrupalı şirketler için küreselleşmeden kurtulma ve bölgeselleşme süreci iki ucu keskin bir kılıç olmaya devam ediyor: Bölgesel tedarik zincirleri siyasi riskleri en aza indirirken, maliyetler artıyor ve ekonomik istikrarı tehlikeye atıyor. Üretimin yer değiştirmesi verimlilik kaybına, daha yüksek tüketici fiyatlarına ve potansiyel durgunluğa yol açar.
Bir yanıt yazın